Kadınların pek çoğunda yaşamın bir döneminde yumurtalık kisti oluşabilir. Bunların çoğu iyi huyludur. İyi huylu kistlerin pek çoğu da zaman içinde kendiliğinden kaybolmaktadır. Diğer grup yumurtalık kistleri ise iyi huylu olup sebat edenler ve kötü huylu yumurtalık kitleleridir. Bize bu şikayetle gelen hastalarımıza öncelikle ultrasonografi yaparak kisti detaylı olarak inceliyoruz. Bazı hastalarda ek kan tahlilleri yaptıktan sonra tedavi şekline karar veriyoruz.
Hayır. Miyomlar rahim duvarından kaynaklı büyük çoğunluğu iyi huylu lezyonlardır. Neredeyse her dört beş kadından birinde görülmektedir. Hızlı büyümeyen, hastada ek bir şikayete neden olmayan miyomlar düzenli aralıklarla yapılan ultrasonografi ile takip edilebilir. Ancak kanama, ağrı ve benzer şikayetlere neden olduğunda ameliyat gündeme gelebilmektedir. Miyomların ameliyatında öncelikli tercihimiz rahimin korunarak yalnızca miyomun çıkarılmasıdır. Bu ameliyat açık ya da kapalı(laparoskopik) olarak gerçekleştirilebilmektedir.
Rahim ağzında yara ifadesi hekimler tarafından da sık kullanılan genel bir terimdir. Altta yatan durum; doğuma bağlı gelişen normal bir görünüme bağlı olabileceği gibi, enfeksiyonlar ya da rahim ağzı kanseri de bu durumun sebebi olabilir. Dolayısı ile ilk olarak kadın doğum hekimi tarafından bu duruma sebep olabilecek etkenler araştırılır. Daha sonra bu durumun uygun tedavisi kolayca gerçekleştirilebilmektedir.
Evet. HPV aşısı rahim ağzı kanserini büyük ölçüde önleyen dünyada yaklaşık 15 yıldır uygulanan güvenli bir aşıdır. 9 yaşından 26 yaşına kadar tüm kadınlara önerilmekle birlikte, hedef ilk cinsel ilişki olmadan aşılamanın tamamlanmasıdır. 26 yaş sonrasında aşı yapılıp yapılmamasına hekim tarafından bireysel olarak değerlendirildikten sonra karar verilmektedir. HPV aşısı 15 yaş altında 2 doz, diğer yaşlarda 3 doz olarak uygulanmaktadır.
Hayır. Her iki test de rahim ağzı kanseri ve öncü lezyonlarını tarama amaçlı kullanılmaktadır. Smear testinde rahim ağzından bir fırça yardımı ile alınan sürüntüde bu bölgedeki anormallikler araştırılır. HPV testi de benzer şekilde alınan örneklerde HPV isimli virüsün bazı tiplerinin kişide varlığını araştırır. HPV testi rahim ağzındaki problemlerin saptanmasında daha duyarlıdır ve daha erken tanı sağlamaktadır. Genel olarak günümüzde 30 yaş öncesi sadece smear testi, bu yaştan sonra ise her iki test birlikte ya da ardışık olarak kullanılarak rahim ağzı kanser taraması yapılmaktadır.
Bugün biliyoruz ki rahim ağzı kanserlerinin (serviks kanseri) yaklaşık % 95’inden fazlasının nedeni cinsel yolla bulaşan HPV isimli virüstür. HPV’nin çok sayıda tipi olmasına karşın, yaklaşık 20 tipi kansere neden olan lezyonlara neden olmaktadır. İşte HPV testi denilen işlemde rahim ağzından alınan örnekle bu 20 tip HPV araştırılmaktadır. HPV varlığı mutlaka rahim ağzına ait bir lezyonu işaret etmeyeceği gibi, aksine kolposkopik muayene (rahim ağzının mikroskopi ile değerlendirilmesi) ile saptanabilecek rahim ağzı kanser öncüsü lezyonlar ile birliktelik gösterebilmektedir. Dolayısıyla HPV tiplerinden bir ya da bir kaçı saptandığında, bu konuda deneyimli bir kadın doğum hekimine başvurulmalıdır.
Rahim ağzından alınan örnekte şüpheli lezyonlar saptanabilmektedir. Bu lezyonlardan bazıları yalnızca belirli bir süre takip edilerek test tekrarı gerektirirken, diğerleri ise ileri tetkik (HPV testi, kolposkopi, biyopsi) ya da tedaviye yönelik girişimlere ihtiyaç duymaktadır.
İdrar kaçırma uzun süredir varsa ve yaşam kalitesini olumsuz etkiliyorsa tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bu probleme idrar torbasının (mesane) ya da kanalının (üretra) fonksiyon bozuklukları sebep olabilmektedir. Nedenleri çok çeşitli olmasına karşın ayrıntılı bir muayene ile tanı kolayca konulabilmektedir. İdrar kaçırmaya neden olan durum saptandığında, yaşam tarzı değişikliği, ilaç tedavisi veya ameliyat planlanmaktadır. Ameliyat gerektiren durumlarda, son derece kısa iyileşme süresine sahip basit operasyonlarla hastalar sağlığına kavuşabilmektedir.
Her kadının adet aralığı, kanama miktarı kendine özgüdür. Örneğin bazı kadınlar 30 -35 gün aralıklarla 3-4 gün süren adet görüyorken, diğerleri daha sık daha uzun adet olabilmektedir. 24 ila 34 gün aralıklarla olan ve 8 günden daha az süren adetler genel olarak normal kabül edilmektedir.(24-38 gün). Diğer önemli nokta düzendir. Her zamankinden daha sık ya da daha seyrek veya daha aşırı ya da daha az adet görülmesi araştırılması gereken bir durumdur. Bunların dışında adetten bağımsız ara kanamalar da anormal kabul edilmelidir.
Bugün için biliyoruz ki; bazı kanserler, bazı ailelerde toplumun geneline göre daha sık görülüyor yani genetik geçiş söz konusu. Dolayısıyla kişinin kanser öyküsü bulunan bir akrabasının olması onu bazı kanserler açından riskli hale getiriyor. Bu kişilere yapılacak dikkatli bir tarama hayat kurtarıcı olacaktır. Meme kanserlerinin yaklaşık % 10’unun, yumurtalık kanserlerinin yaklaşık % 15’inin genetik geçişli olduğunu biliyoruz. Yakın akrabalarında meme ya da yumurtalık kanseri olan kişilerde, bazı testleri yaparak olası meme ve yumurtalık kanseri riskini belirleyip gerekli önlemleri alabiliyoruz.
İstenilen sürede gebeliğin sağlanamaması (infertilite) durumunda bazen altta yatan neden tek bir problem olabilmesine karşın, pek çok olguda sebep birden fazladır. Anne adayında veya eşinde birkaç problem bir araya geldiğinde de gebelik elde edilmesinde güçlük yaşanabilmektedir. Çikolata kisti yumurtalıklarda görülebilen kist tiplerinden biridir. Yumurtalık fonksiyonlarını bozarak ya da yapışıklıklara neden olarak gebeliğe engel olabilir. Öte yandan bu kistin çıkarılmasına yönelik ameliyatlar da bazen yumurtalık kapasitesinde azalmaya neden olabilmektedir. Dolayısı ile çikolata kisti ve infertilite birlikteliğinde, ameliyat kararı pek çok faktör değerlendirilerek (hastanın yaşı, mevcut yumurtalık rezervi, eşin sperm değerleri vb.) verilmektedir. Özetle bu sorunun cevabı bazı durumlarda ameliyata evet, bazı durumlarda hayır.
Yumurtalıklardan salgılanan hormonlar vücuttaki pek çok bölgeyi etkileyebilmektedir. Yumurtalık kaynaklı bazı hormonların normal dışı artışı kadınlarda tüylenmeye artışına ve/veya saç dökülmesine neden olabilmektedir. Bu durumun tanısı ultrasonografi ve bazı kan testleri ile kolayca konularak tedavisi yapılabilmektedir.
Doğum kontrol hapları gebelikten korunma dışında pek çok jinekolojik hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Adet düzensizliklerinde, ağrılı adetlerde ve bazı yumurtalık kistlerinde tedavi amaçlı doğum kontrol hapı kullanılabilmektedir.
Günümüzde rahim ve yumurtalıklar ile ilgili ameliyatları vajinal (alttan), abdominal (karından) ve laparoskopik (kapalı) olarak gerçekleştirebiliyoruz. Bu 3 yoldan hangisinin hastaya uygun olduğuna ayrıntılı bir muayeneden sonra karar verilmektedir. Örneğin rahim sarkması ile başvuran bir hastada vajinal yol son derece güvenli ve güncel kılavuzlar tarafından ilk sırada önerilmektedir. Öte yandan kuvvetli şekilde kötü huylu olduğu düşünülen ve laparoskopi ile parçalanmadan vücut dışarısına çıkarılmayacak kitlelerde abdominal (karından) yol en doğru seçim olacaktır. Öte yandan uygun hastalarda doğru tıbbi endikasyonlarla gerçekleştirilecek bir laparoskopik (kapalı) ameliyat, hasta açısından gerek operasyon sonrası iyileşme döneminde (daha az ağrı, daha nadir yara infeksiyonu, iş ve sosyal yaşama erken dönüş), gerekse uzun vadede (daha az karın içi yapışıklıklar, daha küçük yara izi) pek çok avantaja sahiptir.
Rahmin bulunduğu yerden daha aşağıya doğru yer değiştirmesi durumuna rahim sarkması diyoruz. Aşağı kaymanın düzeyine göre de derecelendiriyoruz. Bazı hastalarda rahim tamamen dışarıda olabileceği gibi diğer grupta bir miktar aşağıya doğru yer değiştirmiş olabilmektedir. Rahim sarkmasının değerlendirilmesinde hastada hangi şikayetlere neden olduğunun belirlenmesi önemli bir konu. Hastaların bir kısmında idrar yapma güçlüğü ya da kaçırma, ağrı ya da cinsel ilişkide zorluk bu duruma eşlik etmektedir. Dolayısıyla ameliyat kararının verilmesinde pek çok faktör birlikte değerlendirilmektedir. Hastada yukarıda sayılan ve yaşam konforunu belirgin şekilde bozan durumların varlığında öncelikli olarak operasyon düşünüyoruz. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki hafif düzeyde bir rahim sarkmasını gelecekte ilerleyebilir düşüncesi ile derhal ameliyat etmek doğru bir yaklaşım değildir.
Her kadında az ya da çok bir miktar vajinal akıntı olmaktadır. Bu fizyolojik yani doğal bir durumdur. Adet döngüsüne göre bu akıntının miktarı ve akışkanlığı biraz değişiklik gösterebilmektedir. Burada önemli nokta her zamanki akıntıdan çok daha fazla, ya da değişik renkte veya kokulu bir akıntı olmasıdır. Beraberinde ağrı ya da kaşıntı olması da altta yatan bir enfeksiyonu işaret edebilir.
Diğer tüm organlarda olduğu gibi, yumurtalıklarda da iyi huylu (benign) ya da kötü huylu (malign) lezyonlar gelişebiliyor. Görüntüleme yöntemleri (ultrasonografi, tomografi, MRI) ve kandan bakılan bazı maddelerin düzeyleriyle bu lezyonların iyi ya da kötü huylu mu olduğu konusunda bir karara varabiliyoruz. Ancak bazı kist ve kitlelerde yapılan muayene ve tetkiklerde net bir ayrım yapılamıyor. Bu hastalarda ameliyat sırasında çıkarılan kistlere acil patolojik değerlendirme yapılarak (frozen) uygun tedavi gerçekleştirilmektedir.
Biliyoruz ki ameliyat ile çözümlenebilecek bazı patolojiler kişinin gebe kalmasına doğrudan engel olabiliyor. Bununla birlikte bazı lezyonlar infertiliteye kısmen katkı sağlıyor. Öte yandan bazı hastalarda da yapılacak bir ameliyat yumurtalık rezervinde bizzat probleme neden olabiliyor. Bir grup hastada geçirilecek süre çok kıymetli ve ameliyat sonrası bekleme dönemi için yeterli zaman yok. Dolayıyla ameliyat ya da tüp bebek tedavisi karar verirken yaş, yumurtalık rezervi, infertiliteye neden olan patolojinin türü gibi çok sayıda faktör bir arada değerlendirilerek karar verilmekte ve hekimlere göre farklılık göstermektedir.
Rahim, tüpler ve yumurtalıkların enfeksiyonları ve bu organların kist ya da kitleleri kasık ağrısına neden olabilir. Ancak bazen de komşu organlara bağlı problemler de kasık ağrısı ile karşımıza çıkabilmektedir. Yeni başlayan, şiddetli kasık ağrısı durumunda bir kadın doğum uzmanına başvurulmalıdır. Yapılacak muayene ve tetkiklerle neden tespit edilerek tedaviniz gerçekleştirilecektir.
Bu durum mutlaka araştırılmalıdır. Meme gelişimi olmayan kızlarda 13 yaştan sonra adet görülmediyse kadın doğum uzmanına başvurulmalıdır. Meme gelişimi olan hastalarda ise 15 yaştan sonra adet olmaması durumunda sebep araştırılmalıdır. Bazı genetik bozukluklar, rahimin ve yumurtalığın yapısal veya fonksiyonel bozuklukları, hormonal problemler bu duruma yol açabilmektedir.
Bizler doğum kontrol haplarını farklı amaçlarla kullanıyoruz. Birincisi tamamen sağlıklı kadınlarda doğum kontrolü amaçlı öneriyoruz. Bunun dışında jinekolojik bazı hastalıkların tedavisinde kısa ya da uzun süreli olarak kullanıyoruz. Bugünkü literatür verilerine göre doğum kontrol haplarının yararları zararlarına göre belirgin olarak daha fazladır. Ancak buradaki en önemli husus bu hapları başlamadan önce kişinin bir kadın doğum uzmanı tarafından detaylı olarak değerlendirilmelidir. Aile hikayesi, tıbbi özgeçmiş ayrıntılı olarak değerlendirilerek risk taşımayan uygun bireylere bu hapların başlanması son derece önemlidir.
Rahimin iç kısmında her ay düzenli olarak kalınlaşıp adet kanaması ile bir kısmı dökülen endometrium olarak adlandırılan bir tabaka bulunmaktadır. Hormonal düzensizliklere bağlı olarak bazen bu bölge normalden daha fazla ya da düzensiz olarak kalınlaşabilmektedir. Bu durum çoğunlukla iyi huyludur ve ilaç tedavisi ile kolayca tedavi edilebilmektedir. Ancak nadiren kanser ya da kanser öncüsü lezyonlar ile birliktelik gösterebilmektedir. Bu nedenle gerekli durumlarda bu lezyonların türünün saptanması için rahim içinden biyopsi yapılmakta ve tedavi bu sonuca göre planlanmaktadır.
Gebelikte bebeğin anne ile ilişkisini sağlayan doku plasenta (bebeğin eşi) denilen bir yapı bulunmaktadır. Plasenta çoğunlukla rahimin gövdesine tutunmaktadır. Ancak bazı gebelerde bu yapı daha aşağılara yerleşmekte hatta rahim ağzını kapatmaktadır. Bu durum gebelik sırasında kanamalara ve erken doğuma neden olabilmektedir. Rahim ağzının plasentayla tamamen kapandığı olgularda sezaryen ile doğum gerekmedir. Özellikle daha önce sezaryen geçirmiş gebelerin bir kısmında plasenta rahim dokusunun daha derinlerine doğru yerleşmektedir (plasenta akreata, perkreata). Bu gebelerin sezaryen operasyonu kanama açısından yüksek risk taşımaktadır. Dolayısı ile bu olgularda doğum mutlaka donanımlı merkezlerde ve bu konuda deneyimli hekimler tarafından gerçekleştirilmelidir.
HPV (insan papilloma virüsü) cinsel yolla bulaşan genital bölgede siğillere ve rahim ağzı kanserine (serviks kanseri) neden olan bir virüstür.
HPV taşıyıcısı olan kişilerden cinsel ilişki ya da cilt teması ile bulaşır.
HPV bulaştığı kişilerin çoğunda 2 yıl içinde vücuttan temizlenir. Bir grup hastada ise hücre içinde uykuda kalır(latent fazda). Diğer grupta ise genital siğillere, kanser öncüsü lezyonlara ve de kanser gelişimine neden olur.
Bu virüsün çok sayıda tipi bulunmaktadır. Bazı tipleri sadece siğillere neden olurken, onkojenik olanları bazı hastalarda kansere ve öncü lezyonlara neden olmaktadır.
Jinekolojik muayenede, bu virüsün sebep olduğu siğillerin görülmesi ya da rahim ağzından alınan smear testinde bu virüse bağlı gelişen lezyonların tespiti HPV virüsünden şüphelendirir. Ancak rahim ağzından alınan örneklerden yapılan HPV testi kesin olarak tanı koydurur.
HPV testi pozitifliği kişide onkojenik (kansere yol açabilen) 20 HPV tipinden bir ya da bir kaçının bulunduğunu göstermektedir. Ancak kişide mutlaka bir lezyon ya da kanser bulunduğu anlamına gelmemektedir. Saptanan HPV’nin tipi ve smear sonucuna göre kolposkopik muayene gerekli olabilmektedir.
Kişinin rahim ağzında HPV virüsünün bulunması ya da bu virüse bağlı kanser öncüsü lezyonların varlığı herhangi bir şikayete yol açmaz. Bunlar sadece tarama testleri sırasında tesadüfen saptanabilirler. Ancak bazı HPV tipleri genital bölgede siğillere sebep olarak kendini gösterir.
Rahim ağzı kanserine (serviks kanseri) ve genital bölgede siğillere neden olan HPV’den korunmak için geliştirilmiş bir aşıdır. Dünyada pek çok ülkede 15 yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır. Düzenli olarak HPV aşısı uygulanan ülkelerde rahim ağzı kanser gelişme sıklığını önemli ölçüde azalmıştır.
En ideali HPV ile karşılaşmadan önce yani ilk cinsel ilişki olmadan önce HPV aşısı olunmalıdır. Pek çok ülkenin aşı takviminde ideal yaş aralığı 11-12 olarak belirlenmiştir. Ancak bu dönemde aşılama olmadıysa, 13 yaşından 26 yaşa kadar da önerilmektedir. 27 ila 45 yaş arasında ise HPV aşılamasına hekim ve bireyin birlikte karar vermesi uygundur.
15 yaş altında 0. Ve 6.aylarda 2 doz, 15 yaş ve üzerinde 0. , 2. ve 6. Aylarda 3 doz şeklinde uygulanmaktadır.
HPV aşısı HPV’nin vücuda bulaşmasını önlemektedir. HPV aşısının vücuda daha önce girmiş HPV’ye, buna bağlı lezyonlara ya da siğillere herhangi bir tedavi edici etkisi yoktur.
Türkiye’de de 9 tip HPV içeren ve rahim ağzı kanserlerin yaklaşık % 90’ından koruyan aşı bulunmaktadır.
HPV aşısı dünyada 15 yıldır güvenle yaygın olarak kullanılmaktadır. Amerika ve Avrupadaki pek çok ülkenin rutin aşı şemasında yer almaktadır. HPV aşılamasının düzenli olarak yapıldığı ülkelerde, rahim ağzı lezyonlarında ve kanserinde belirgin bir azalma sağlanmıştır. Diğer tüm aşılarda görülebilen hafif yan etkiler dışında ciddi bir olumsuz etkisi bulunmamaktadır.
Her sağlıklı kadında belirli günlerde miktarı artabilen, kıvamı değişiklik gösteren vajinal akıntı görülebilir. Genellikle adetten sonraki 10-15 gün sonra akıntı daha akışkan hale gelir ve miktarı artış gösterir. Adet görmeye yaklaştıkça miktarı azalmakta ve kıvamı yoğunlaşmaktadır. Adet bitimine yakın kahverengimsi bir kaç gün süren akıntı da normal olarak kabül edilir. Ancak akıntının her zamankinden daha fazla olması, kanlı olması, kokulu hale gelmesi ve beraberinde ağrı ya da kaşıntı şikayetleri eşlik etmesi durumunda, altta yatan bir hastalığın habercisi olabilir.
Kokulu, beraberinde ağrı ya da kaşıntı olan akıntılarda, sıklıkla altta yatan neden rahim, rahim ağzı veya vajen bölgesinin enfeksiyonlarıdır. Kanlı akıntılar rahim ağzında ciddi bir patolojiye bağlı olabilmektedir. Bu tür durumların tanısı kadın hastalıkları uzmanı tarafından yapılacak bir muayene ile kolaylıkla konulabilmektedir.
Öncelik jinekolojik muayene ile akıntının nedeni saptanmalıdır. Muayenede enfeksiyon saptandığı takdirde uzman hekim tarafından uygun antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Eğer enfeksiyon dışı sebep saptanırsa buna yönelik tedavi yapılır. Bunların dışında sürekli tekrarlayan akıntı mevcutsa hasta vajen temizliği konusunda bilgilendirilir. Vajen içerisinin su ile yıkanmaması, başka nedenlerle gereksiz antibiyotik kullanılması, sentetik iç çamaşırlarından kaçınılması vb. önerilerde bulunulur.
Normal vajinal akıntı miktarı kişiden kişiye belirgin farklılık göstermektedir. Nasıl ki bazı kişilerin ciltleri diğerlerine göre daha yağlı olduğu gibi, bazı kadınların da hemcinslerine göre daha fazla vajinal akıntısı olabilmektedir. Buradaki önemli husus kişinin her zamankinden çok daha fazla ya da renk ve koku açısından farklılık taşıması, beraberinde ağrı ya da kaşıntı gibi şikayetler eşlik etmesidir. Bu tür akıntılar anormal kabül edilmeli ve kadın doğum uzmanına başvurulmalıdır.
Vajende mantar enfeksiyonu genellikle kendisini süt kesiği, peynirimsi beyaz bir akıntı ile gösterir. Beraberinde sıklıkla vajende yanma ve kaşıntı şikayeti eşlik eder. Özellikle herhangi bir nedenle antibiyotik kullanım sonrası sık görülmektedir. Yine yoğun vajinal duş yapan kadınlarda vajende mantar enfeksiyonu sık görülmektedir.
Vajinal enfeksiyonlar cinsel ilişki ile bulaşabileceği gibi bazı enfeksiyonlar ilişki harici nedenlerle de oluşabilmektedir. Bekar hastalarda, çocuklarda vajinal enfeksiyonun nedeni sıklıkla o bölgenin doğal florasının bozulmasıdır. Gereksiz uzun süreli antibiyotik kullanımı, vajinal duş, havuzlar ve sentetik iç çamaşırları bu duruma neden olabilmektedir. Cinsel ilişkiyle bulaşabilen bazı enfeksiyon ajanları da vajen ya da rahim ağzının (serviks) iltihabına ve vajinal akıntıya yol açabilmektedir.
Hayır. Bazı vajen enfeksiyonları cinsel partnere bulaşabilmektedir. Ayrıca bazı vajinal enfeksiyonlarda kadınlarda ilişki sırasında ve sonrasında yanma, ağrı ve kaşıntı gibi şikayetler baş gösterebilmektedir. Enfeksiyon tam olarak düzelmeden gerçekleşen cinsel ilişki, enfeksiyonun yeniden alevlenmesine ve tedavi süresinin uzamasına neden olabilir. Tüm bu nedenlerle vajinal enfeksiyonun tam olarak tedavisi sağlanana dek cinsel ilişkiye ara verilmelidir.
Sağlıklı kadınlarda yumurtalıklardan bazı hormonlar belirli bir düzen dahilinde salgılanır. Bu hormonlar rahim iç dokusunun (endometrium) gebeliğe uygun hale getirilmesini sağlarken, gebelik gerçekleşmediği takdirde de endometriumun adet kanaması şeklinde düzenli olarak dökülmesine yol açar. Üreme çağı boyunca her ay düzenli olarak gerçekleşen bu olaylar zinciri adet döngüsü (menstrüel siklus) olarak adlandırılır. Düzenli olarak 24-38 gün aralıklarla oluşan, 8 günden daha az süren adet kanamaları genel olarak normal kabül edilir.
Her kadının adet aralığı, kanama miktarı kendine özgüdür. Örneğin bazı kadınlar 30 -35 gün aralıklarla 3-4 gün süren adet görüyorken, diğerleri daha sık daha uzun adet olabilmektedir. Diğer önemli nokta düzendir. Her zamankinden daha sık ya da daha seyrek veya daha aşırı ya da daha az adet görülmesi araştırılması gereken bir durumdur. Yine adetten bağımsız ara kanamalar da anormal kabul edilmelidir.
Normalde pek çok kadında adet görmeden hemen önceki dönemde, ruhsal dalgalanmalar ( sinirlilik, depresyon vb.) şişkinlik ve göğüslerde hassasiyet vb. şikayetler görülebilir. Ancak bu belirtilerin yaşam kalitesini bozacak düzeyde yoğun ve şiddetli olması halinde bu durum adet öncesi gerginlik sendromu (premenstrüel sendrom)(PMS) olarak tanımlanır.
Bu durum kadınlarda adet döngüsünde doğal olarak meydana gelen hormonal ve bazı kimyasal maddelerin dalgalanmalarına bağlı oluşmaktadır.
Hastanın semptomlarına yönelik öncelikle yaşam şekli değişikliği açısından danışma verilir. Bu yeterli olmazsa baskın olan şikayetlere göre ilaç tedavileri uygulanır.
Kadınlarda rahim (uterus) ve yumurtalıkların (over) çeşitli hastalıkları kasık ağrısına neden olabilir. Ayrıca idrar yollarına bağlı rahatsızlıklar da kendini kasık ağrısı şeklinde gösterebilir. Yumurtalık (over) kistleri/kitleleri, myomlar, üreme organlarının enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, dış gebelik (ektopik gebelik) kadınlarda kasık ağrılarının en sık sebepleridir.
Ani başlangıçlı şiddetli ağrılar, ya da hafif başlayıp giderek artan ağrılar genelde altta yatan önemli bir durumun habercisidir. Bunlardan yumurtalık dönmesi (over torsiyonu), kanamaya devam eden over kist patlaması (rüptürü), dış gebelik rüptürü acil ameliyat gerektiren durumlardır. Aksine uzun yıllardır var olan, adetlerden hemen önce başlayıp kısa sürede geçen hafif orta şiddetteki ağrılar birincil ağrılı adet görme (primer dismenore) olarak tanımlanır ve tehlikeli değildir. Ancak bu tür ağrıların zamanla şiddetlenmesi ve uzaması bazen altta yatan bir endometriozise / endometriomaya(çikolata kisti) işaret edebilir.
Adetlerin hemen öncesinde başlayan ve adet günleri ile ilişkili her ay belirli zamanlarda hissedilen ağrıdır.
Kadınların ilk adet görmelerinden sonraki bir kaç yıl içerisinde başlayan ve menopoza kadar devam eden şiddeti ve süresi değişmeyen ağrılı adetler birincil (primer) dismenore olarak tanımlanır. Primer dismenorede ağrı adetten bir kaç gün önce başlar ve adet görüldükçe azalır. Bu tür ağrılar altta yatan bir patolojiyi göstermez. Bu tür ağrıların sebebi vücutta doğal olarak salgınan bazı kimyasallara bağlıdır. Primer dismenorede ağrının şiddeti ve süresi kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Diğer bir ağrılı adet türü sekonder (ikincil) dismenoredir. Sekonder dismenore ise daha geç yaşlarda başlar. Ağrı daha şiddetlidir ve daha uzun sürer. Çikolata kistleri, endometriozis, rahime bağlı patolojiler (adenomyozis vb.) sekonder dismenoreye neden olabilir. Dolayısıyla sekonder dismenoresi olan kadınlar mutlaka uzman hekime başvurmalıdır.
Dış gebelik, gebeliğin rahim dışında başka bir yerde yerleşmesidir. En sık olarak tüplerde görülmektedir.
Çoğu hastada erken dönemde belirgin bir şikayete neden olmaz. Gebelik testi pozitif ve adet gecikmesi vardır. Bu bulgularla normal gebeliği taklit eder. Hastaların bir kısmında kasık ağrısı, hassasiyet görülebilir. Bazı hastalarda lekelenme tarzı kanama şikayeti olabilir. Dış gebelik zamanında tanınıp tedavi edilmez ise bulunduğu yerden karın içine ciddi kanamaya neden olabilir.
Dış gebelikte bebek yaşaması mümkün değildir (abdominal gebelik dışında).
Dış gebelik tanısında kanda seri BhCG ölçümleri ve transvajinal ultrasonografi kullanılmaktadır.
Tedavi şekline dış gebeliğin yerleşimi, büyüklüğü, BhCG düzeyleri ve klinik semptomları değerlendirilerek karar verilmektedir. Bir grup olguda ilaç tedavisi uygulanırken, diğer grupta cerrahi girişim gerekli olmaktadır.
Günümüzde dış gebelik ameliyatlarının büyük çoğunluğu kapalı (laparoskopik) şekilde başarıyla gerçekleştirilebilmektedir. Bu ameliyatlarda tüpler sıklıkla korunabilmekte, ancak bazı durumlarda hasarlı tüpler alınmaktadır.
Rahimin kas tabakasından kaynaklanan iyi huylu kitlelerdir. Yaklaşık 4 kadından birinde görülür. Miyomlar adet kanamasının artışına, ağrıya neden olabileceği gibi pek çok hastada hiçbir şikayete neden olmaz.
Büyüyebilir. Kanama, ağrı ve karında şişlik şikayetlerine yol açabilir. Bazı myomlar menopoza kadar büyümeden ve herhangi bir şikayete yol açmadan aynı boyutta kalır. Bu tür myomlar menopozda rahimle birlikte küçülerek herhangi bir soruna yol açmaz
Miyomların kansere dönüşme ihtimali çok düşüktür. Bunlar çoğunlukla iyi huylu kitlelerdir. Ancak bazı tür rahim kanserleri ultrasonografide miyom benzeri görüntüye neden olabilir.
Miyomun büyüklüğünü, sayısını ve yapısını en iyi belirleyen görüntüleme yöntemlerden birisi ultrasonografidir.
Öncelikle bir miyomun ne kadar ve ne zaman büyüyeceğini tespit etmek mümkün değildir. Yine miyomları neyin büyüttüğü konusu açık değildir. Bazı hormonlar ve ilaçlar miyomun büyümesine neden olabilmektedir.
Yumurtalık kistleri yumurtalık dokusundan gelişen ve ultrasonda genellikle içi sıvı boşluklar şeklinde görülen lezyonlardır. Yumurtalık kistlerinin çoğu iyi huyludur. İyi huylu yumurtalık kistlerinin bir kısmı hormonal düzensizliklere bağlı oluşur. Bu tür kistler çoğunlukla herhangi bir tedaviye gereksinim göstermeden zaman içinde kendiliğinden kaybolur. Ancak bazı yumurtalık kistleri kötü huyludur ve bunların mutlaka ameliyatla çıkarılması gerekmektedir.
Yumurtalık kistlerinde kasık ağrısı, adet düzensizliği, karında şişlik sık görülen belirtilerdir. Ancak yumurtalık kistlerinin pek çoğu da hastada herhangi bir şikayete neden olmaz.
Yumurtalık kisti alttan (vajinal) muayene ya da kan tahlilleri ile anlaşılmaz. Yumurtalık kistleri en kesin şekilde ultrason ile saptanır.
Yumurtalık kistleri öncelikle ultrason ile detaylı şekilde incelenir. Kistin yapısı ve büyüklüğüne göre kanda bazı maddelerin düzeyleri araştırılır. Ultrason ve kan tahlilleri sonrasında kistin iyi huylu mu kötü huylu mu olduğu belirlenir.
Yumurtalık kistinin tehlikesini gösteren tek faktör kistin boyutu değildir. Özellikle ultrason görüntüsünde şüpheli bulguların varlığı, kanda bazı maddelerin artışı yumurtalık kistinin tehlikesine işaret eder. Genç kadınlarda menopoz sonrası yaşlı hastalara göre daha büyük kistlerde takip seçeneği söz konusu olabilmektedir.
Kötü huylu (malign) kistler vakit geçirmeden ameliyat edilmelidir. İyi huylu (benign) kistlerin bazılarında yalnızca belirli aralıklarla takip yapılırken, diğer bir kısmında ise kapalı (laparoskopik) yöntemle operasyon planlanır.
Eğer yumurtalık kisti iyi huylu ise bir kısmı zaman içinde kendiliğinden kaybolur. Bazı iyi huylu yumurtalık kistleri büyüyebilir. Diğer bazı iyi huylu yumurtalık kistleri ise nadiren acil ameliyat gerektirecek durumlara (yumurtalı dönmesi/torsiyonu, kist rüptürü/karın içi kanama) neden olabilir. Kötü huylu (malign) yumurtalık kistleri ise tedavi edilmediği takdirde vücuda yayılarak hastanın ölümüne neden olabilmektedir.
Bazen evet, bazen hayır. Yumurtalık kistlerinin türüne, boyutuna, kişinin sağlıklı olan diğer yumurtalığın fonksiyonuna göre hamile kalma olasılığı farlılık göstermektedir.
Bir tür yumurtalık kistidir. İçi kahverengi yoğun bir sıvı ile dolu olduğundan çikolata kisti ismi verilmiştir. Diğer adı endometriomadır.
Çikolata kisti yumurtalık fonksiyonlarında bozulmaya sebep olabilir. Beraberinde endometriozis bulunması halinde karın içi yapışıklıklara ve tüplerin fonksiyon kaybına ve de şiddetli ağrılara neden olabilir.
Çikolata kistleri pek çok mekanizma ile gebe kalmayı zorlaştırabilir. Ancak çikolata kisti olan çoğu hastada sorunsuz olarak gebe kalabilir. Çikolata kistiyle gebe kalındığında genel olarak gebelik süresince bir sorun oluşmaz.
Çikolata kisti ve endometriozisli hastaların tedavisinde bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Ancak bu ilaçlar çikolata kistini tedavi etmekten çok hastalığı baskılamak ve özellikle ağrı şikayetini gidermek amacı ile hastalara verilmektedir.
Bu sorunun cevabı hastanın yaşına, şikayetlerinin ciddiyetine, yumurtalık rezervine, gebelik isteğine, kistin boyutuna ve yapısına göre değişiklik göstermektedir. Öncelikle çikolata kisti ultrason ile dikkatlice değerlendirildikten sonra tedavi şekli yukarıda sayılan faktörler göz önünde bulundurularak planlanmaktadır.
Kanda bakılan bazı maddelerin düzeyleri bazı hastalıklarda artmaktadır. Bazı kanserlerde artan bu maddeler tümör belirteçleri olarak adlandırılmaktadır. CA-125 de bunlardan biridir.
Hayır. CA-125 değerleri bazı kanserlerde yükselebilmesine karşın, enfeksiyon dahil pek çok iyi huylu hastalıkta da artabilmektedir. Dolayıyla yüksek CA-125 değerleri mutlaka altta yatan bir kanseri işaret etmez.
CA 125 testinin normal değerleri 0 ile 35 arasındadır. Bunun üzerindeki değerler yüksek olarak kabul edilir. Ancak her yüksek CA 125 değermiş mutlaka altta tehlikeli bir hastalık olduğu anlamına gelmez.
Yumurtalık (over), tüp ve rahim kanserlerinde, karın zarı kaynaklı tümörlerde, meme ve sindirim sistemi ile ilişkili kanserlerde CA 125 yükselir. Ancak kanser olmayan pek çok durumda da (çikolata kisti/endometriozis, pelvik enfeksiyonlar, sindirim sistemi hastalıkları vs) CA 125 artabilmektedir.
Kadınlarda rahim iç dokusu (endometrium) her ay düzenli olarak kalınlaşıp adet kanaması ile birlikte dökülmektedir. Bu döngüdeki problemler rahim duvarı kalınlaşmasına neden olabilmektedir. Ayrıca rahim kanseri ve öncü lezyonları da rahim duvarı kalınlaşması olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Kural olmamakla birlikte bu hastalarda düzensiz aralıklarla yoğun parçalı adet kanaması şikayeti mevcuttur. Hastalar ultrason ile değerlendirildiğinde rahim iç tabakası olması gerektiğinden daha kalın olarak izlenir. Kesin tanısı rahim içinden alınan biyopsi ile konur.
Rahim duvarı kalınlaşması sıklıkla hormonal düzensizliğe bağlı olabileceği gibi, özellikle menopoza yakın ve sonrası kadınlarda rahim kanserinin habercisi olabilir.
Rahim duvarı kalınlaşmasının tedavi yönetiminin belirlenebilmesi için öncelikle tipinin belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için rahim içinden biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi sonucu iyi huylu rahim duvarı kalınlaşması olanlarda öncelikli olarak ilaç tedavisi ya da hormon içeren RİA (rahim içi araç) kullanılmaktadır. Ancak biyopsiye göre kanser öncüsü rahim duvarı kalınlaşması ( atipili hiperplazi/ EİN) olan hasta grubunda gebelik istemi yoksa ameliyat öncelikli tercihtir.
İdrar kaçırma kadınlarda nispeten sık görülen bir durumdur. Bazı kadınlarda idrar yolu iltihabına, ilaçlara bağlı geçici olarak kısa süreli idrar kaçırma görülebilir. Ancak idrar kaçırma sürekli ve yaşam kalitesini anlamlı derecede bozar hale geldiyse normal değildir ve tedavi edilmelidir.
Bu durum enfeksiyonlara cinsel sorunlara yol açabilir. Kişinin sosyal ve iş hayatını bozarak yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltır.
Öncelikle hastanın detaylı olarak şikayetleri değerlendirilir. Jinekolojik muayene ve tetkikler sonrasında idrar kaçırma nedeni tespit edilir. Altta yatan neden idrar torbasının aşırı aktivitesi ise bunu azaltmaya yönelik ilaçlar kullanılır. İdrar kaçırmaya neden olan durum idrar tutma mekanizmasındaki bozukluğa bağlı ise ilk planda buna yönelik uygun operasyon planlanır. Ayrıca İlaç tedavisi ve ameliyat dışında nispeten daha nadir kullanılan başka tedaviler de mevcuttur.
Muayene ve testler sonucunda ameliyat kararı verilen hastalarda, alttan (vajinal yoldan) idrar torbasının çıkışının (üretra) tabanını desteklemek amacı ile özel bir materyal (yama/mesh) yerleştirilir. Ameliyat süresi ve iyileşme dönemi son derece kısadır. Hasta iş ve sosyal yaşamına kısa sürede dönebilir.
Rahmin kas dokusundan kaynaklanan kanserler sarkom olarak adlandırılır. Rahimin iç tabakasından gelişen kanserler endometrium kanseridir. Rahim ağzından kaynaklanan kanserler ise serviks kanseri olarak isimlendirilir.
Anormal vajinal kanamalar, menopoz sonrası kanamalar, cinsel ilişki sonrası kanama ve anormal vajinal akıntılar rahim kanserinin en sık belirtileridir. Bunların dışında ağrı, karında doygunluk ve kilo kaybı da görülebilmektedir.
Ultrason rahimin gövdesinden kaynaklı kanserlerde(sarkom) ve rahim iç tabakasından gelişen kanserlerde (endometrium kanseri) şüpheli lezyonlar görülür. Özellikle endometrium kanserinde rahim içinden alınan biyopsi tanı koydurucudur. Ancak rahim ağzı kanserinin (serviks kanseri) tanısı için ultrason yeterli değildir. Serviks kanserinin tanısında vajinal muayene, smear, kolposkopi ve biyopsi yapılmaktadır.
Özellikle rahim ağzı ve endometrium kanseri erken evrede yakalandığında tedavi sonuçları çok iyidir. Erken dönemde yapılan ameliyatlar ile rahim kanserleri tamamıyla tedavi edilebilir.
Rahimin iç tabakasından kaynaklanan endometrium kanserinin bir grubunda sebep hormonlardaki dengesizliktir. Östrojen hormonunun progesterona göre aşırı baskın olması durumunda rahim iç tabakası normalden fazla kalınlaşır ve kansere zemin hazırlayabilir. Özellikle aşırı kilolu kadınlarda östrojen miktarı artışına bağlı endometrium kanser riski belirgin olarak artmıştır. Ancak bir grup endometrium kanserinde neden belli değildir. Rahim ağzı kanserin (serviks kanseri) nedeni ise tamamen farklıdır. Cinsel ilişki ile bulaşan HPV isimli bir virüs rahim ağzına yerleşerek buradaki hücrelerin kontrolsüz çoğalmasına neden olur. HPV erken dönemde smear ve kolposkopi ile saptanabilen kanser öncüsü lezyonlara sebep olur. Bu dönemde tedavi edilmez ise bu lezyonlar ilerleyerek rahim ağzı kanseri (serviks kanseri) ile sonuçlanır.
Rahim ağzı kanseri (serviks kanseri) nedeni cinsel ilişki ile bulaşan HPV isimli bir virüstür. Dünyada 15 yılı aşkın süredir güvenle uygulanan HPV aşısı rahim ağzı kanserlerinin önlenmesinde son derece etkindir. Ülkemizde de kansere neden olan 9 HPV tipini içeren HPV aşısı mevcuttur. Özellikle ilk cinsel ilişki öncesi yapılacak HPV aşısı, rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık % 90’ının engellenmesini sağlayacaktır. Diğer önemli nokta; rahim ağzı kanserine dönüşme potansiyeli olan kanser öncüsü (prekanseröz) lezyonlar erken dönemde saptanıp tedavi edilmelidir. Bu amaçla belirli aralıklarla smear ve HPV testleri yapılmalıdır. Bu testlerde çıkan anormal sonuçlar varlığında rahim ağzı kolposkopi ve biyopsi ile değerlendirilmektedir. Rahim ağzı kanser öncüsü lezyonların bir kısmında yalnızca izlem yapılırken, diğer grupta basit operasyonlar ile rahim ağzının bir kısmı ya da tamamı alınarak tedavi gerçekleştirilmektedir.
Yumurtalık (over) kanseri yumurtalık dokusundaki hücrelerden gelişen bir kanser türüdür. Çoğunlukla ileri yaşlarda görülse de bazı tipleri genç kadınlarda ortaya çıkmaktadır. Nedenleri tam olarak bilinmese de yaklaşık % 5-10’u genetiktir ve özellikle birinci derece akrabalarında yumurtalık ya da meme kanseri öyküsü bulunan kişiler bu kanser açısından risk taşımaktadır. Bu gruptaki hastalarda, yapılacak bazı testlerle kanser gelişmeden önlem almak mümkündür.
Kadınlarda görülen diğer genital kanserlerin aksine yumurtalık kanserleri genellikle geç bulgu vermektedir. Hastalarda en sık olarak karında şişlik, tuvalet alışkanlıklarında değişiklik, sindirim sistemine ait sorunlar, düzensiz vajinal kanamalar, halsizlik ve kilo kaybı şikayetleri görülmektedir.
Yumurtalık kanserinin tanısında ultrasonografi başta olmak üzere tomografi ve benzeri görüntüleme tetkikleri kullanılmaktadır. Eş zamanlı olarak kanda bakılan bazı maddelerin (CA-125 vb tümör belirteçleri) düzeyleri tanıya yardımcıdır. Ancak kesin tanı ameliyatla çıkarılan dokunun patolojik incelemesi sonrasında konulmaktadır.
Yumurtalık kanserlerinde hastalığın yaygınlığına göre ameliyat ve ilaç tedavisi (kemoterapi) uygulanmaktadır. Bazı hastalarda tek başına ameliyat yeterliyken, diğer grupta ameliyat sonrası ek olarak kemoterapi yapılmaktadır.
Yumurtalık kanserinin prognozu/seyri kanserin tipine ve yaygınlığına (evresine) göre büyük farklılık göstermektedir. Çok erken evrede yakalanmış ve nispeten hızlı yayılmayan türde bir yumurtalık kanseri tedaviye çok iyi cevap vermekteyken, ileri evrede yaygın ve yüksek dereceli tümörler daha agresif seyretmektedir.
Kapalı ameliyat cilde büyük kesimler yapmadan, karnı açmadan ciltten 1 cm ya da daha küçük deliklerden girilerek, kamera ve diğer özel aletlerle yapılan operasyondur.
Kapalı ameliyatlarda büyük kesiler olmadığından dolayı iyileşme çok daha hızlı olmaktadır. Bunun sonucunda hastanede yatış süresi son derece kısadır. Hastanın iş ve sosyal yaşamına dönüşü çok daha çabuk olmaktadır. Ayrıca ameliyat sonrası ağrı açık ameliyata oranla çok daha azdır. Ek olarak açık ameliyatlar sonrası sık olarak görülebilen karın içi yapışıklıklar laparoskopi (kapalı ameliyat) sonrası son derece nadirdir. Tüm bu avantajlarının yanısıra kapalı ameliyatlar yara izi (kozmetik) açısından da yüz güldürücüdür.
Gelişen teknoloji ve deneyim sayesinde günümüzde pek çok ameliyatı kapalı olarak (laparoskopik) olarak gerçekleştirebilmekteyiz. Jinekolojik kanserler, yumurtalık kistleri, rahim ve myom alınması ameliyatlarının pek çoğu laparoskopik (kapalı) olarak güvenle yapılabilmektedir.
Organların kitle/kistlerinde ameliyat sırasında ilgili hastalıklı organın tamamını almadan sadece kitle/kistin çıkartılmasıdır.
Bugün biliyoruz ki gerek rahim gerekse yumurtalık dokusunun çocuk sahibi olmak dışında pek çok fonksiyonu var. Örneğin rahim kadın genital organlarının sarkmasını önlemede çok önemli bir yapı. Yine yumurtalıklar kadınlık hormonları dışında metabolizmayı düzenleyici ve cinsel sağlığı etkileyen pek çok madde salgılamakta. Pek çok çalışmada gösterilmiş ki yumurtalıkların gereksiz yere alınması kadınlarda yaşlanma sürecinin hızlanmasına ve ortalama yaşam süresinin kısaltmasına neden olmakta. Tüm bunlar göze alındığında geçmişte rahim ya da yumurtalık kitlelerinde bu organların tamamıyla alınması söz konusu iken artık olabildiğince organları koruyarak hastaların tedavisini gerçekleştiriyoruz.
Örneğin hastada myom varsa bu durumda rahmin tamamının alınması yerine sadece myomun alınması (myomektomi) pek çok hastada tercih edilebilir. Yine rahmin tamamen aşağıya sarktığı durumlarda (uterin prolapsus) sarkan rahimi almak yerine rahimi yukarı doğru asma işleminin yapıldığı operasyonlar gerçekleştirilebilmektedir.
Yumurtalık kanseri dışında diğer tüm hastalıklarında ameliyat sırasında yumurtalıkların korunması mümkündür. Yumurtalık kistleri (çikolata kistleri, iyi huylu kistler) sadece kistin alınması (kistektomi) ile güvenle tedavi edilebilmektedir. Ayrıca özellikle genç yaşta görülen bazı tür yumurtalık kanserlerinde de diğer yumurtalığın korunması mümkün olabilmektedir.
Rahimden gelişen myomların açık ya da kapalı (laparoskopik ve histeroskopik) operasyonlar ile çıkarılmasıdır. Özellikle yoğun kanama ya da ağrıya neden olan myomlara myomektomi yapılmalıdır. Yine muayene sonucunda gebeliğe engel teşkil edebilecek myomlar ameliyatla çıkarılmalıdır. Myom alınması (myomektomi) ameliyatı sonrası iyileşme son derece hızlıdır. Hasta ameliyat sonrası çok kısa sürede iş ve sosyal yaşamına dönebilmektedir.
Yumurtalıktan kaynaklı kistlerin kapsülü ile birlikte çıkarılması işlemdir. Günümüzde yumurtalık kisti çıkarma (kistektomi) ameliyatların büyük çoğunluğu kapalı olarak (laparoskopik) güvenle gerçekleştirilebilmektedir. Kapalı kist alınması (laparoskopik kistektomi) ameliyatı sonrası hastalar bir gün içerisinde hastaneden taburcu olmakta, iş ve sosyal yaşamına kısa sürede dönebilmektedir.
Rahim hastalıklarının (rahim kalınlaşması, myom, rahim kanseri vb) tedavisi amacı ile açık ya da kapalı (laparoskopik) olarak rahimin çıkarılması (histerektomi) işlemidir. Özellikle karın içerisine küçük deliklerden girilerek kamera eşliğinde yapılan kapalı rahim alınması ameliyatı (laparoskopik histerektomi) sonrası ağrı son derece azdır. Hastalar ameliyattan bir gün sonra taburcu edilmekte, iş ve sosyal yaşamlarına kısa sürede geri dönebilmektedir.
Özelikle doğumlar sonrasında ya da yaşlanmaya bağlı olarak bazı kadınlarda rahim bulunduğu bölgeden aşağıya doğru kaymaktadır. Hatta bazı olgularda rahim vajenden tamamıyla dışarı çıkmaktadır. Bu durumun tedavisinde; rahim ameliyat ile yukarıdaki bölgelere sabitlenmekte/asılmaktadır. Rahim sarması ameliyatları açık, kapalı (laparoskopik) ya da vajinal (alttan) yöntemle yapılabilmektedir. Ameliyatın şekli hekimin deneyimine, hastanın beklentilerine göre farklılık gösterebilmektedir.
İdrar kaçırmanın altta yatan sebepleri çok çeşitlidir. Bazı durumlarda ilaç tedavisi tercih edilirken, diğer durumlarda ameliyat gerekmektedir. İdrar kaçırma ameliyatında idrar torbası ve üretraya(idrar çıkış kanalı) yönelik girişim yapılmaktadır. İdrar kaçırma ameliyatlarında üretra (idrar çıkış kanalı) altına yerleştirilen bir materyal (mesh/yama) yardımı ile idrar tutma mekanizması düzeltilir. Bu ameliyatlar genel olarak askı/hamak (sling) prosedürleri olarak adlandırılır. Ameliyat süresi son derece kısa ve iyileşme dönemi ağrısızdır. Hasta ameliyat sonrası aynı gün ya da 1 gün sonrasında taburcu edilmekte, kısa sürede iş ve sosyal yaşamına dönebilmektedir.
Rahim ağzının (serviks) kanser öncüsü lezyonlarının (HGSIL, CIN2, CIN3) tedavisi amacı ile rahim ağzının değişen oranlarda çıkarılması işlemidir. Konizasyon işleminde rahim ağzı koni şeklinde çıkarılmaktadır. Rahim ağzının daha sınırlı şekilde elektrik enerjisi kullanılarak çıkarılması işlemi ise LEEP olarak isimlendirilir. Bu iki prosedürden hangisinin tercih edileceği lezyonların yerleşimine, yaygınlığına, hastanın yaşına, çocuk beklentisine göre değişiklik göstermektedir.
Cinsel ilişkide sorunlara yol açacak derecede vajinanın normalden daha geniş olduğu kadınlarda vajinanın sıkılaştırılması ve daraltılmasına yönelik operasyondur. Bu ameliyatta vajen içerisindeki dokulara (mukoza/ submukoza / bağ dokusu / kas) müdahale edilmektedir. Ameliyat yalnızca alttan (vajinal) gerçekleştirildiğinden herhangi bir ameliyat izi söz konusu değildir. Ameliyat sonrası gündelik yaşama dönüş zamanı son derece kısadır.
Vajen ve makat arasındaki alanın şekil ya da fonksiyon bozukluklarının düzeltilmesi işlemidir. Ameliyat ve hastanede yatış süresi kısadır, iyileşme son derece hızlıdır.
Dış genital organlarından biri olan iç dudaklar (labia minör) bazı kadınlarda büyüktür ya da şekil bozukluklukları taşımaktadır. Bu durum gerek günlük yaşamda (kıyafet seçiminde, sporda) gerekse cinsel ilişkide problemlere yol açabilmektedir. Labioplasti (iç dudak estetiği) ameliyatı ile labiumların (iç dudak) boyut ve şekil bozuklukları düzeltilmektedir. Ameliyat ve hastanede yatış süresi kısadır, iyileşme son derece hızlıdır.